Suç ve Ceza Film Festivali: Adalet ancak ortak sesle güçlenir – Haber Ekspres- İzmir Haberleri


(ANKARA) – 15. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali başladı. “Herkes İçin Adalet” temasıyla düzenlenen Suç ve Ceza Film Festivali, sinemayı toplumsal vicdanı harekete geçiren bir platform olarak konumlandırıyor. Festival Başkanı Prof. Dr. Bengi Semerci ve Program Direktörü Alin Taşçıyan, Anka Haber Ajansı’na yaptıkları açıklamada adalet mücadelesinin ancak kolektif bir bilinç ve ortak sesle güçlenebileceğini vurguladı.

İstanbul’un en önemli tematik festivallerinden biri olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, bu yıl “Herkes İçin Adalet” çağrısıyla hem beyazperdeyi hem de kamusal tartışma zeminlerini yeniden hareketlendiriyor. Adalet kavramının sadece hukukun konusu değil, yaşam hakkından ifade özgürlüğüne, savaşlardan toplumsal eşitsizliklere kadar geniş bir yelpazede yankı bulduğunu hatırlatan festival, sunduğu film seçkisi ve VisionIST panelleriyle izleyiciyi düşünmeye, tartışmaya ve yüzleşmeye davet ediyor.

Anka Haber Ajansı’nın sorulaını yanıtlayan festival Başkanı Prof. Dr. Bengi Semerci, adaletin ancak birlikte savunulabileceğini vurgularken; Program Direktörü Alin Taşçıyan, sinemanın hem eleştirel düşünceyi besleyen hem de kolektif hafızayı diri tutan bir yol olduğunu ifade ediyor. Filmlerden akademik programlara, Filistin ve savaş temalı özel bölümlerden gençlere açılan tartışma alanlarına kadar festival, toplumsal vicdanı diri tutmayı görev ediniyor.

Festival temasının “Herkes İçin Adalet” olması sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu temayı seçerken hangi toplumsal ihtiyaçlara ya da sinematik trendlere odaklandınız?

Bengi Semerci: Festival tematik bir film festivali ve teması adalet. Adalet herkesin tek başına sahip olabileceği bir kavram değil. Sizin adaletle bir sorununuz olmadığını düşünür ve adaletsizliğe uğrayan ötekileri görmezden gelirseniz, onların sesi olmazsanız sizin ihtiyacınız olduğu zaman da yanınızda kime olmayacaktır. İşte bu nedenle “Herkes için adalet” adalet temalı bir festivalin doğal sloganıdır. Sinema ve toplum birbirinden etkilenen, iç içe iki kavram. Herkesi ilgilendiren, herkes için önemli olan bir kavramın sinema perdesinden yansıması ve topluma ayna görevi görmesi bireylerin düşünmesine, tartışmasına katkıda bulunur. Ayrıca o yansıma bunların yanı sıra umudu ve direnci getirir.

Festival kapsamında “Yaşam Hakkı” temalı bir akademik program ve VisionIST panelleri düzenleniyor. Sinema ile hukuk, psikoloji, sosyoloji gibi disiplinleri bir araya getiren bu yaklaşımla izleyicide ve katılımcılarda nasıl bir dönüşüm yaratmayı hedefliyorsunuz?

Bengi Semerci: Kültür, sanat ve bilim birbirinde ayrılmayan değerler. Özellikle sosyal bilimler amacı genel olarak toplumun refahı, düzeni ve sağlığı için çalışan branşlardan oluşur. En doğruyu, en yararlıyı, en gerekliyi bulmanın yolu konuşmak, fikirleri tartışmak ve sonuçlara varmaktır. Bu arayış sadece akademin işi değil. Sivil toplum örgütlerin, haklarını bile vatandaşların kısaca her bireyin görevi. Herkese açık yapılan akademik program ve VisionIST bölümlerinin amacı da bu arayış için platform oluşturmaktır. Dönüşüm birden olmaz. Bir süreçtir ve özellikle gençler, genç zihinler değişime ve dönüşüme daha açıktır. Bilim insanları kadar onların düşünceleri, istekleri bu sürecin önemli bir parçası. Festival filmleri ile, panelleri ile, konuşmaları ile herkese açık bir platform sağlayarak bu sürecin bir parçası olma çabasındadır. Çünkü tek başına bir dönüşüm yaratmayı hedeflemek hiçbir kurum için doğru ve gerçekçi bir hedef değildir. Festival’in de böyle bir hedefi yok.

Festivalin uzun metrajlı Altın Terazi yarışmasında dünya çapından adalet ve insan hakları temalı filmler yer alıyor. Bu yıl sizin için öne çıkan, izleyiciye güçlü bir mesaj veren film ya da yönetmen var mı?

Bengi Semerci: Festival için tüm filmleri temaya uygunluk yani adaleti ve adaletsizliği sorgulayan, en iyi yansıtan, aynı zamanda bunu yaparken sinema sanatını ustalıkla yapan filmler arasından seçmeye çalışıyoruz. Yarışma filmleri de aynı parametrelerle seçiliyor. Zaten öne çıktığı ve güçlü mesaj veren filmlerin seçildiği bir seçkide “ bu film öne çıkıyor, mesaj veriyor” demek mümkün değil. 10 yarışma filminden Altın Terazi En İyi Film Ödülü’nü alacak filmi seçecek güçlü bir jürimiz var. Ayrıca her film adalet kavramının başka bir alanına dokunuyor; Kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları, yaşam hakkı gibi. Hepsi de işlediği konuyu sinema sanatı açısından iyi işlemiş ve güçlü etki yaratan filmler. En büyük jüri olan izleyici, filmleri izledikten sonra kendisi üzerinde en çok etki bırakanı seçecektir.


Pergolesi'nin Stabat Mater'i İzmirli sanatseverlerle buluşacak

Pergolesi’nin Stabat Mater’i İzmirli sanatseverlerle buluşacak

İçeriği Görüntüle

Ödül töreninde Onur ve Katkı Ödülleri, Rüçhan Çalışkur, Wang Xiaoshuai, Yorgos Arvanitis ve Rashid Masharawi gibi isimlere veriliyor. Bu seçkin konukları ve ödül sahiplerini festival vizyonunuzla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Bengi Semerci: Her yıl Akademi ve sinema alanında onur ödülleri ile sinemaya katkı ödülleri veriyoruz. Ödül vereceğimiz kişileri seçerken hem kişilikleri, hem yaptıkları işleri hem de hayatta duruşları ile festivalin adalet teması ile bağdaşan kişiler olmasına dikkat ediyoruz. Bu yıl akademik onur ödülümüzü alacak olan Prof. Turgut Tarhanlı insan hakları alanında önemli çalışmaları ve katkıları olan bir hukukçu. Rashid Masharawi Gazze için iki yıldır çalışıyor. Gazze’nin, Filistin’in konuşulmasının mümkün olmadığı düşünülen sinema platformlarında bile konuşulmasını, anlaşılması sağlamak için büyük çaba gösteriyor. Gazze’de ki insan hakları ihlallerinin sanatla gösterilmesinde büyük katkısı var. Kısacası ödül alan kişiler ya da kurumlar sinema sanatına kattıkları değerler kadar o katkıyı yaparken adalet savunucusu olanlar. Zaten festivale katılmaları, ödülleri kabul etmeleri ve bizimle olmaları adalete olan inançlarının bir göstergesi.

Gelecek yıllarda festivalin içerik, izleyici erişimi ya da toplumsal etkisi açısından nasıl evrilmesini planlıyorsunuz? “Herkes İçin Adalet” vizyonunu genişletmek için özel planlarınız var mı?

Bengi Semerci: Birçok nedenden, özellikle de ekonomik nedenlerden sadece ülkemizde değil dünyada festival yapmak her yıl zorlaşıyor. Bizim festivalimiz gibi bağımsız olmaya çalışan ve adalet gibi temaya sahip festivallerin işi daha da zor. 16. Yılımızda hedefimiz öncelikle festivalin çizgisini koruyarak gerçekleştirmek. Uluslararası iş birlikleri ile ve 15 yıldır hem gönüllü olarak festivalin yapılmasında hem de izleyici olarak festivalin sürmesinde en büyük etki olan gençlerin sayısının çoğalması. Gençlerle birlikte adaletin herkes için gerekli olduğuna inanan adalet dostlarının izleyici, tartışmacı ya da destekçi olarak festivalin içinde yer alması. “Herkes için adalet” sadece bizim vizyonumuz değil, onu büyütecek planlar bunun önemi anlayan, önemseyen ve gerekliğine inanan toplumların vizyonudur.

Festival programını oluştururken “Herkes İçin Adalet” temasını sinemasal açıdan nasıl tanımladınız? Bu yıl seçkide hangi anlatı biçimleri, coğrafyalar veya karakter türleri özellikle öne çıktı?

Alin Taşçıyan: Adalet simgesinin elinde terazi taşıyan Themis olması boşuna değil. Adaletin sağlanabilmesi için çok hassas değerlendirmeler yapılması gerekir. Böylesine hassasiyet gerektiren bir konuda izleyiciye sunacağımız filmlerin tek tek ve festivalin bir bütün olarak özenle hazırlanmasından sorumluyuz. O yüzden seçtiğimiz her filmin adalet ve hukuk kavramlarını doğru yansıtmasına, evrensel ilkelere uygun olmasına, eleştirel düşünceye, sorgulamaya, tartışmaya açık olmasına ama kendisinin tartışmalı olmamasına özen gösterdik. Yarışma seçkimizi olabildiğince çeşitlendirmeye gayret ediyoruz, her biri farklı ülkeden, farklı konuları, farklı biçimlerde ele alan filmler olsun istiyoruz. Böylece hem izleyicimize mümkün olan en geniş yelpazede adalet kavramını düşündürmek hem de jürimize sinemasal açıdan böyle bir temanın ne kadar yaratıcı biçimlerde ele alınabileceğini, her sinema türünde ve tarzında bu tema üzerine film yapılabileceğini gösterip önlerine zengin bir seçki koymak istiyoruz. Yarışma dışında elbette geçen yılki gibi Filistin ile Dayanışma bölümü öne çıktı. Sözüm ona bir barış planı yapıldı, oysa bir halk hala gözlerimizin önünde katlediliyor, son toprakları ellerinden alınıyor, yaşama hakkı ihlal ediliyor! Rashid Masharawi’nin bizzat katılımıyla Sıfır Noktasından + filmlerini sunmayı bir misyon olarak görüyoruz. Bir yandan Filistin bir yandan Afganistan bir yandan Sudan bir yandan Ukrayna… Bitmeyen bölgesel savaşları ilk olarak George Orwell yazmıştı… Bu konulardaki filmlerimiz bize Zamanın İzleri bölümünü dikte ettirdi… İşgalin hukuku mu, hukukun işgali mi? sorusunu soran bir panelde bu bölümdeki filmleri tartışacağız. Toplumsal adaletsizlik ve fırsat eşitsizliği başta olmak üzere çevre faktörlerinin birey üzerindeki olumsuz etkilerine ve vicdan muhasebesine odaklanan filmleri de Adalet Terazisi bölümünde topladık.

Suç ve Ceza Film Festivali, yalnızca film gösterimleriyle değil, tartışma alanlarıyla da biliniyor. Sizce inema, adalet arayışına dair toplumsal farkındalığı hangi noktalarda en etkili biçimde tetikliyor?

Alin Taşçıyan: VisionIst bölümündeki tartışmalarımız ve sunumlarımızı YouTube kanalımızdan da yayınlayarak erişilebilirliklerini arttırmamızın en önemli sebebi bu farkındalığı çoğaltmak, pekiştirmek ve kapsamını genişletmek. Önemli, güncel ya da bütün zamanları kapsayan konuları uzmanlarından dinleyince ilk elden doğru bilgi ediniyoruz. Böylece yüzeysel görüş sahibi olmak yerine hem sinemacıların damıttığı hem uzmanların aktardığı sanatsal ve bilimsel yönlerin birbirini tamamladığı bir programımız oluyor. Öğrenmeye aç ve açık bir izleyici kitlesine hitap etmeyi umuyorum. Sosyal medyadaki kısacık, üstünkörü ve kaynağı çoğu zaman belirsiz fikir kırıntıları ve estetik açıdan zayıf görsel-işitsel siyasi propaganda ve ticari reklam yerine sağlam bir bilgi kaynağı ve estetik açıdan doyurucu dramalar sunuyoruz. Çünkü bölük pörçük bilgi ve taraflı görüşlerin manipülasyonu altındayız. Bu şekilde adalet sağlanmaz, hiçbir alanda.

Program direktörü olarak film seçiminde hangi ölçütler belirleyici oluyor? Estetik, politik tavır, sinemasal yenilik ve izleyiciyle kurduğu bağ açısından nasıl bir denge gözetiyorsunuz?

Alin Taşçıyan: O kadar çok ölçütümüz var ki… İlkelerimize uygun, yeni, farklı coğrafyalardan, çarpıcı, ufuk açıcı vb. İster istemez bazen içerik biçime bazen de biçim içeriğe ağır basabiliyor, ama ortaya çıkan sonucun izleyicide unutamayacağı bir izlenim bırakması en çok istediğimiz şey. İzleyenler o filmleri unutmamalı. Konusu açıldığında ilgili meseleye referans göstermeli, sinematik açıdan da ne kadar etkilendiğini ifade etmeli… İzleyicinin bağ kurmasından öteye geçip “Ne filmdi ama!” demesini istiyorum, her yönüyle değilse de bir yönüyle o film izleyiciyi yakalamalı ve bir daha bırakmamalı. Bazı sahneleri zihnine kazınmalı, bazı fikirler ilham vermeli ve en önemlisi bu filmleri izlemek izleyiciyi üzmemeli, yüreklendirmeli, güçlendirmeli, direncini arttırmalı!

Kaynak: ANKA



Source link

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Please enable JavaScript in your browser to complete this form.
Address
Enable Notifications OK No thanks